Yazdır

KAMU BANKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİ ARTIK HAYAL

Tarih: 03 Kasım 2008 - 02:08

Özelleştirmelerde büyük hamleler gerçekleştiren Türkiye’de sıra tam banka satışlarına gelmişti ki küresel mali kriz patladı. Dört yıl önceki dalgada bu bankalar satılabilseydi 10/12 milyar dolar gelir elde edebilecek olan Türkiye, şimdi Halkbank, Vakıfbank, ve Ziraat bankaları için yeni bir...

ABD finansal piyasaları rahatlatmak için 850 milyar dolarlık kurtarma paketi açıklarken; Almanya’da bankalara 400 milyar euro’a kadar devlet garantisi getirildiği; İngiltere’de paketinin boyutunun 500 milyar sterlin olacağı; Fransa’da hükümetin zor durumdaki bankalar arasındaki kredi alışverişinde 320 milyar Euro’ya kadar garanti vereceği ve bu bankalara sermaye artırımı için de 40 milyar Euro ayrılacağı açıklandı. Liberal ekonominin devleri adına ‘kamulaştırma’ diyemeseler de bankalarını iflaslardan kurtararak, devlet eliyle can suyu vermeyi tercih ettiler. Mevduata yüzde 100 devlet garantisi getirmek, kısa vadeli hisse devri yapmak, bankaların riskli alacaklarını satın almak, sermayelerini güçlendirmek, reel sektöre açılacak kredilere kefil olmak gibi bir dizi yol buldular… İşte böyle bir ortamda Türkiye, 1999’dan bugüne özelleştirmek için çaba sarfettiği kamu bankaları özelleştirmelerini küresel çalkantılar duruluncaya kadar erteleme kararı aldı. Bu karar kimilerince ‘şimdiye kadar özelleştirilseydi daha iyi olurdu’ ya da ‘herkes kamulaştırırken bizim özelleştirmediğimiz iyi oldu’ tartışmalarını gündeme getirdi. Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıf Bank’tan oluşan kamu mevduat bankaları, bankacılık sektörü içindeki ağırlığını sürdürüyor. Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre kamusal sermayeli bu üç mevduat bankasının Haziran 2008 tarihi itibariyle bankacılık sektörü aktifleri içindeki payı yüzde 29; toplam krediler içindeki payı yüzde 23; toplam mevduat içindeki payı yüzde 36.4 (krizin etkisiyle bu oranın arttığı tahmin ediliyor) olduğu görülüyor. Nasıl hazırlandı? IMF ile yapılan stand-by anlaşması sonucu özelleştirilmelerine karar verilen kamu bankalarından Ziraat ve Halk Bankası; ortak bir yönetim kurulu oluşturularak; yeniden yapılandırılmaya karar verilmişti. Bu süreçte öncelikle personelin ‘memur’ statüsünden çıkarılarak, ticari bankalardaki gibi ‘sözleşmeli personel’ statüsüne geçirilmesine karar verilmişti. Fizibl olmadığı düşünülen şubeler kapatılmış, personel sayısı azaltılmıştı. Yeniden yapılanma için çıkarılan yasa gereği üç yıl içinde özelleştirilmeye hazır hale getirilmesi öngörülürken; 1999 yılından bugüne geçen dokuz yılda özelleştirme işlemi başarılamadı. Özelleştirmenin Halk Bankası ile başlaması kararı alınırken; 2001 krizinin ardından hızlı bir toparlanma sürecine giren Türk bankacılık sektörü, 2003 yılında iktidara gelen AKP hükümetiyle başlayan yabancı yatırımcı furyasından en fazla etkilenen sektör oldu. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik müzakere sürecinin de başlamasıyla birlikte, Türk bankalarına hem Avrupa hem Amerikalı bankacılık devlerinden ‘ortaklık’ veya satın alma teklifleri yağmaya başladı. Böyle bir ortamda Halk Bankası’nın özelleştirmeye hazırlık çalışmalarına hız verilirken; yerli ve yabancı devler özelleştirmeyi dört gözle beklemeye başladılar. Neden geldiler? Peki ama Türkiye’deki bankacılık sektörü neden bu kadar ilgi çekiyordu. Bu sorunun yanıtını dünyada ve Türkiye’de bankacılık sektörü üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan Dr. Şenol Babuşçu, şöyle açıklıyordu: “Dünyada bankacılık sektörünün aktif karlılığı 20 yıldır ortalama yüzde 1’in üzerine çıkmıyor. Avrupa’da ise sektör ortalaması yüzde 0.40. Bankaların karlılıklarını artırmak için gerekli hacim büyütme Avrupa’da mümkün değil. Yani pazar doygunlaştı. Onlarda penetrasyon oranı yani nüfusun bankalarla çalışma oranı yüzde 92. 2015’te bu oran yüzde 95 olacak. Yani 10 yılda sektör sadece 10 milyon yeni müşteri kazanacak. Ve bu müşterileri yerel bankalar hariç yaklaşık bin banka paylaşacak. Oysa Türkiye’de gelecek 10 yılda sektör 30 milyon yeni müşteri kazanacak ve bunu sadece 25 banka paylaşacak.”. 10-15 milyar dolar Halk Bankası’nın elindeki yüzde 75’lik kamu hissesinin blok mu yoksa halka arz yoluyla mı yoksa iki yöntemin birlikte mi uygulanacağı konusunda alınmış bir karar bulunmuyor. Ancak özellikle yabancı talipliler halka arz yerine ‘blok satış’ istiyorlardı. Çünkü bankayı alacak grup Türkiye’de faaliyet gösteren bir banka ise sektörün lideri olmaya aday olurken; Türkiye’ye girmekte geç kalmış bir grup ise de ‘sektöre iyi bir adım’ atmış olacaktı. İşte böyle bir atmosfer içinde Halkbankası’nın blok satış yöntemiyle özelleştirilmesi beklenirken; rakamlar havada uçuşuyordu. Satılacak hisse miktarıyla orantılı olmak üzere bankanın değerinin 10 ila 15 milyar dolar arasında oluşacağı tahminleri yapılıyordu. Bu rakam ihalede kimin ne kadar asılacağına göre netlik kazanacaktı. Satışla ilgilenenler arasında ise dünya devleri sayılıyordu: Halkbank’la ilgilenenler arasında Garanti Bankası-General Electric ile Akbank-Citigroup ortaklıkları başı çekerken; Deutche Bank, Sosiete Generale (Fransa), Santander (İspanya), HSBC, BNP Paribas (TEB-Fransa), İntesa (İtalya) ve Kuveytli iki büyük yatırımcı sıralanıyordu. Ancak 2006 Mayıs dalgası, ardından 2007 genel seçim süreci derken satış gecikti. İyi mi oldu kötü mü? İşte şimdi bir grup iyi ki gecikti derken; bir grup da keşke zamanında satılsaydı, diyor. Dr. Şenol Babuşçu satış o zaman gerçekleşseydi “10-12 milyar dolara satılabilirdi. Ancak bugünkü durum nedeniyle en az 3 yıl satışı mümkün olmaz, zaten Hükümet de ertelediğini duyurdu. Bence kamu bu sektörde düzenleyici ve denetleyici olarak bulunmalı” diyor. İyi ama krizlerde reel sektörü desteklemek için devlet bankası gerekmez mi sorusuna ise “Yüzyılda bir kriz çıkacak diye devlet bankacılık mı yapacak? Eğer kamu olarak bazı kesimleri desteklemek isterseniz bunu özel bankalar üzerinden de yapabilirsiniz” diyor. Vakıfbank’ın eski genel müdürlerinden Ahmet Kacar ise böyle bir krize kamu bankalarını özelleştirmeden girmiş olmanın büyük bir şans olduğunu savunuyor. Geçen hafta yapılan Hazine ihalesinde yabancı bankaların çekingen davrandıklarını anımsatan Kacar, “Evet bankalar kesinlikle özelleştirilmeli ama bütün kurallar net olarak tanımlanmalı. Bunun için de BDDK daha da güçlendirilmeli. Halkbankası’nın cazibesi Bugün nasıl BDDK sayesinde kriz bize bulaşmamışsa; kamu sektörden çekilmeden önce BDDK’nın gücü daha da artırılmalı; kurallar daha da netleştirilmeli. Özelleştirme de bundan sonra yapılmalı. Yani bankalar ben yabancı bankayım, işime geldiği gibi davranırım, diyememeli” sözleriyle bugün Türk bankacılık sektöründe yabancılara yönelik yaşanan endişeler karşısında alınması gereken önlemlere dikkat çekiyor. Ortalık yatışınca özelleştirilmesi yeniden gündeme gelecek olan Halkbankasını cazip kılan nedenler arasında şube sayısı ve müşteri portföyü bulunuyor. Türkiye’de esnaf ve sanatkarlar ile KOBİ’lere verilen desteklerin bu banka üzerinden yapılıyor olması ve Hazine desteklerinin 5 yıl boyunca yine bu banka üzerinden sürdürüleceği garantisi Halk Bank’ın taliplilerinin başlarını döndürüyor. Ziraat Bankası’nın sektörün lideri olması nedeniyle satışının zor olacağı belirtilirken; Vakıflar Genel Müdürlüğü sahipliği nedeniyle Vakıfbank’ın özelleştirmesinin her daim tartışma yaratacağı ancak özelleştirme konusunda kararlı bir hükümetin bu tartışmayı göğüslemesi gerektiği yorumu yapılıyor. Gerçi piyasalarda Ziraat Bankası özelleştirmesinin zorluğuna dikkat çekilse de Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar, bu yılın başında yaptığı bir açıklamada, “Dünya piyasalarında bir tarafta likidite sıkıntıları yaşanmasına rağmen likidite bolluğu olan başka bölgeler için fırsatlar ortaya çıkıyor. Özelleştirme ve doğrudan yabancı yatırımlara devam edilebilir. Ziraat Bankası’nın özelleştirmesinin bu yıl içinde gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Her kriz fırsatları da beraberinde getirir. Dünyanın bir yerinde bir kriz olması ve likiditenin daralması dünyanın başka yerlerinde elinde likidite bulunan insanlar için de fırsatlar ortaya çıkarıyor” diyordu.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/kamu-bankalarinin-ozellestirilmesi-artik/253519