Bodrum sendromu ve Türkiye özlemi
Kesinlikle sosyal psikolojide bir adı vardır ama ben “Bodrum Sendromu” diyorum… Bir ay önce gelen bir ay sonra geleni fazla buluyor, bir yıl önce gelen kendini yerli sayıp bir yıl sonra gelene de göçmen Suriyeli muamelesi yapıyor.
Asıl nedeni şu sanki, her gelen ilk gördüğü Bodrum’un yok olmasından kendinden sonra gelenleri sorumlu tutup kendini de bu kategoriye katmıyor.
Son olarak aynı sendromu Almanya’da da yaşadım. Yıllar öncenin Almanya’sının yerinde yeller esiyor. Yine tabii görece olarak ülkemize göre temiz, yine daha medeni ama 2000 öncesinin Almanya’sı yok artık… Hizmet sektöründe bir Alman’la hatta Almancayı şivesiz konuşan bir yabancı ile karşılaşmak mümkün değil. Bazı mağazalarda Alman müşteriye rastlamak bile mümkün değil. Üçüncü belki de ikinci nesil yabancılar, yeni göçmenlere, hatta özel davetiye çıkarılan kalifiye yabancı çalışanlara “Niye geldiler bunlar?” diye burun kıvırıyor…
Ama bir doğru var ki, o da her yeni gelen yabancı ile o saat gibi işleyen, çarkları disipline dayalı, kurallar ülkesi, temiz ve düzenli memleket biraz da eski benliğinden uzaklaşıyor.
Bir de gerçek var, maalesef birinci ve ikinci nesil göçmenler çocuklarının iyi yetişmesine, Almanya’ya uyumlu ve ihtiyaç duyulacak eleman olmalarına yeteri kadar özen göstermediler. Almanlar da özellikle Doğu/Batı birleşmesinden sonra bu insan gücünü iyi yönetemediler.
Nasıl ki şu anda Bodrum, 30 yıl önce akla bile gelmeyecek, talan ve bozulmayı yaşıyorsa, Almanya’yı da 30 yıl önceki haliyle bilenler kısa bir süre sonra “ne olmuş buraya” diyecekler…
Almanya’da yaklaşık üç ay geride kaldı ve dönüşte büyük bir özlemin biteceğini hayal ettim, ama ne gam… Birilerinin zafer dediği benim ise sonuçların yorumlanma biçimine endişeyle baktığım, 31 Mart seçimlerinin sonuçları bile üç günde yerle bir olan moralime bir etki yapmıyor.
Bir market, bir banka, bir hastaneye gitmek yetti de arttı bile…
Bin tane tepki var içimde yazarsam yanlış anlaşılacağından korktuğum…
Kısaca birkaçını söyleyeyim belki anlayan anlar…
Neden insanlar karşısındakinin yaşına, nasıl bir meslek sahibi olduğuna bakmadan ikinci tekil şahısla hitap eder yani sen der…
Bütün yabancı dillerde karşısındakine böyle hitap etme imkanı için bir izin isteme cümlesi vardır…
Tepki göstersen, “samimiyet gösterdim” diyecek…
Ama işin aslı, kimseden samimiyet bekleyen yok, nezaket, saygı göstermek daha önemli ama becermesi maalesef zor…
Hele hayatta ilk defa karşılaşılan bir delikanlının “dayı” demesi çıldırtıyor resmen… Eskiden nezaketsiz insanlar tanımadığı kişilere beybaba, amca derdi bu dayı yeni çıktı…
Beyefendi demek ne kadar zor…
Bu yazı böyle devam ederse “bayan” ve “lavabo” densizliklerine kadar varacak, onun için nokta koyalım…
Ve bu ekonomik mecrayı daha çok ilgilendiren yazılarda buluşmak üzere diyelim, en azından çevre ile ilgili…
UNUTMAYIN… Bu dünyayı torunlarımızdan ödünç aldık. BUGÜN DÜNYA BARIŞI, ÇEVRE, HAK, ADALET İÇİN VE CEHALETE KARŞI BİR ŞEYLER YAPMIŞ OLMANIZI DİLİYORUM.
-
MB20 Nisan 2024 10:55
Eğitim, Eğitim, Eğitim ama her yerde..
-
23 Ekim 2024, Çarşamba
Ölmeden önce yapacağım son şey
Devamını Oku - 12 Ağustos 2024, Pazartesi Devamını Oku
- 08 Ağustos 2024, Perşembe Devamını Oku
-
24 Temmuz 2024, Çarşamba
Kendi dilini doğru konuşmanın önemi
Devamını Oku -
04 Temmuz 2024, Perşembe
Futbol ekonomisi büyüdükçe dedikodu artıyor
Devamını Oku - 16 Haziran 2024, Pazar Devamını Oku
-
04 Nisan 2024, Perşembe
Bodrum sendromu ve Türkiye özlemi
Devamını Oku -
01 Şubat 2024, Perşembe
Selçuklu’dan Paris’e çevre golü
Devamını Oku -
29 Ocak 2024, Pazartesi
Almanya’da milletvekili olmanın güçlükleri!
Devamını Oku - 18 Ocak 2024, Perşembe Devamını Oku
- BANKA HİSSELERİ
-
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri